Her alanda sadeleşmeyi içeren ve son zamanlarda sıkça adını duyduğumuz 1960'larda başlayarak günümüze kadar gelen bir sanat akımı minimalizm. Şimdilerde youtube'da, google'a yazdığınızda binlerce sitede, alanı taradığınızda pek çok kitapta adından ve felsefesinden nasıl minimalist yaşanacağından haberdar olabilirsiniz.
Bugünkü mevcut yaşamımızı düşündüğümüzde azın yetmediği sürekli büyüme içerisinde olan ve genişleyen bir ağ içerisindeyiz. Uzakların yakın olmasıyla sosyal ilişkilerimiz, arkadaşlıklarımız her geçen gün gelişiyor. Evimizdeki eşyalardan kendimize yer ve rahat hareket edecek alan aradığımız olmuştur. Yeni aldığımız kıyafeti dolapta asacak boş bir askı bulamazsak bu fazla kıyafetimiz olduğu anlamına mı gelir ya da yeni bir dolap almanın mı zamanı gelmiştir? Mutfaktaki dolapların az geldiği ve ek bir dolap için ustanın ölçü alması iyi bir fikir mi?
Minimalizm, yanımızda taşıdığımızdan çantadan evimize, dolaplarımıza, kıyafetlerimize ve hatta düşüncelerimize kadar etki eden bir felsefe. İlk etapta gözümüzün önünde duran fazlalıklardan, kıyafet dolabımızda bir yıldır ellemediğiniz kıyafetlerden uzaklaşarak başlıyoruz. Devamında e-posta kutusu ve hayatımızda bize yarardan çok zararı dokunan ve bizi olumsuz etkileyen arkadaşlıklara kadar gereksiz olan zihnimizi yoran her şeyden uzaklaşıyoruz. Hatta buna sosyal medya hesaplarını da ekleyebilirsiniz çünkü gün içerisinde orda kaybettiğimiz zamanı da geri kazanmak yararımıza olacaktır.
Şöyle düşünelim siz bir uçan balonsunuz ve sizi aşağı doğru çeken pek çok bağınız var. Gökyüzüne doğru yükselmek bunların bir kısmından kurtulmanıza bağlı. İşte minimalizm felsefesini anladığınızda bunların bir kısmından kurtuluyorsunuz.
Bunla ilgili ne yapılacağını adım adım anlatan pek çok sayfa ve paylaşım var ben bu kısmını onlara bırakıyorum. Benim paylaşmak istediğim en önemli kısım bu işin bir şeyleri atıp kurtulmak ve işleri azaltmak kısmında takılmamanız gerektiği. Bir şeyleri atmak ya da gereksiz eşyalarını hayatımızdan uzaklaştırmaktan ziyade daha az satın alarak ve aldığımız şeylerin ihtiyaç olması ile ilgili kararlarımızda düşünelim. Hani bir reklam vardı almak istiyordu "Olmasa da olur "diyerek eğitime ayırıyordu o parayı. İşte biz olmasa da olur diyebiliyor muyuz, bence birinci adım bu?
Minimalizm dendiğinde kesinlikle pas geçmememiz gereken kısım düşüncelerde sadeleşme. Bu felsefe ile tanıştığımda kafamda milyon tane düşünce arasında kaybolmuştum. Her şeye yetişmeye çalışıp da hiç bir işi bitiremiyor yetişemiyor ve haliyle mutsuz oluyordum. Sırtımda kaç kişiyi taşıyordum, neden onlar sürekli etrafımdaydı? Çok iş yaptığım için mi zaman çabuk geçiyordu? Zamanı yönetemediğim için mi 24 saat yetmiyordu?
Benim temel ihtiyacım düşünce boyutunu anlayarak bu boyutuyla hayatımı yüklerinden kurtarmak ve zihnimde kendime yer açmaktı. Temelde yapmamız gereken var olan gereksizlerden kurtulurken mevcut olanları da düzenleyerek göz önünde değil ama el altında bulundurmak.
Bu noktada ben imajinasyon yaptım. Bildiğimiz şekliyle, canlandırma. Bir nehir hayal ettim, bu nehir benden fazlalıklarımı yüklerimi alıp götürmekle görevli. Olmadı, bitmedi, yetmedi, artmadı... hepsini onunla birlikte gönderiyorum. Kendime yer açıyorum, varlığımı olumlu duygularla dolduruyorum. Yatarken yarınki işlerimi değil bugün iyi ve huzurlu bir gün geçirdiğimi düşünüyorum. Başkalarının seçimlerine saygı duyuyorum ve ben dünya için güzel bir şey yapmak istiyorsam önce kendime güzellikler ekliyorum. Mutsuz olduğumda bir kedi seviyorum onun karnını doyuruyorum ve onun mutluluğunu paylaşıyorum. Başım ağrıyorsa yeşile ve doğaya bakıyorum ve onlardan canlı bir enerji alıyorum. (Bunu kesinlikle deneyin, yeşille ve canlı bitkilerle uyumlanma ve enerji paylaşımı mümkün.)
Biz yaşadığımız çevreyi sürekli kendimize göre ayarlıyoruz onun bize uymasını ve konforumuzu düşünüyoruz. Tam tersini yapalım. Biz doğanın ve çevremizin içerisine uyumlanmaya çalışalım. Dünyada mevcut olan bir enerji akımı, doğanın bir dengesi var. Onun tersine kürek çekmek sürekli biriktirmek çoğaltmak ve kalabalığın arasında kaybolmak değil birey olabilmek ve özgün kalmak için uğraşalım.
İşin açıkçası en başta, merak edip biraz araştırdığımda bazı youtube yayınlarındaki sadeleşmeyi izlemek pek de içimi açmadı, zira bizler kültürümüz gereği kalabalık yaşayan insanlarız. Kendi ailemiz dört kişiyken bir kaç aile bir araya geldiğimizde oturduğumuz alandan mutfakta kullandığımız malzemelere kadar her şeyin büyüğüne ve fazlasına ihtiyaç duyuyoruz ve böylece dolapların köşelerinde kalmış tabaklar evde kenarda kullanılmayan sandalye ve minderler ihtiyaç haline geliyor birden. O yüzden ben bugünkü hayatıma 1.Düşünce boyutuyla 2.Satın alma ve ihtiyaç boyutuyla 3. Zaman boyutuyla sadeleşme yapmayı seçtim.
Burada başlarken de aynı şey yapılabilir benim minimazlime-sadeleşmeye ihtiyacım var mı? Belki de maximalizm de güzeldir ve bu da bir tercihtir.